Senelere yayılmış, damla damla büyüyen, son zamanlarda daha da bir farkındalıkla içinde olmaktan keyif aldığım bir maceranın adı: Gönüllü Sadelik.
Geçen gün Buğday Derneği ve Muratpaşa Belediyesi'nin düzenlediği tam da "Gönüllü Sadelik" konulu bir panele katılma şansım oldu ve yazma hevesim de işte oradan geldi.
Peki nedir gönüllü sadelik?
İmkanın olduğu halde, insan ve diğer canlılar üzerinde olumsuz etki yaratmamak ve daha iyi yaşamak için daha az tüketime gönüllü olma, gönüllü ve bilinçli olarak vazgeçme hali.
Panel kısa bir giriş ve bilgilendirme sonrası, soru cevap şeklinde ilerledi. "Sizce gönüllü sadelik nedir?" ve "Nasıl gönüllü sadeleşilir?" soruları üzerine herkes başladı eteğindeki taşları dökmeye. Konu aslında öyle derin, öyle kapsamlı ki bir tarafım hep katılımcıların susup Buğday Derneği'nin sazı eline almasını bekledi. Çünkü panele katılımcıların hikayelerini dinlemek için değil, "kendi macerama acaba daha neler katabilirim?"i yetkin bir ağızdan öğrenmek maksadıyla gitmiştim.
Katılımcılar "Nasıl gönüllü sadeleşilir?"i "Ben bu yolda neler yapıyorum olarak" tercüme edince öyle bir beklentim ve isteğim olmasa da farklı farklı maceralara ortak olmuş oldum. Bu noktada gördüm ki aslında soruyu "genel ekolojik çabalar" üzerinden algılıyoruz çoklukla. Konuyu atalık tohumdan, güneş enerjisini kullanma/kullanmamaya, organik tarımdan, politikaya kadar yönlendirebilmeyi başardık ne de olsa.
Gönüllü sadelik konusunu dinlemeye gitmiştik oysa :(
Hikayelerin birinde hedefi doğru tutturan bir katılımcı fuayede dağıtılan pet şişedeki sulardan bahsetti. Onlarca pet şişeyi dakikalar içerisinde tüketip, atık olarak doğamıza sunmuş olmaktan. Üstüme alınmadım çünkü çantamda termosumla girmiştim salona. Konu plastik tüketimini azaltmaya ve bez torbalara geldi bir süre sonra, çantamda her daim gezdirdiğim file torbam uzaktan göz kırptı bana. Söylemde değil eylemde bulunabiliyor olmak yüreğime su serpti. Çünkü gördüm ki, konu hakkında konuşulurken genel hava oldukça karamsar ve şikayet eden tondan akıyordu. Tüm sıkıntılar dile getiriliyor, "Hadi bunları çözelim, nasıl olacak, çok ütopik değil mi bazı söylemler ya da eylemler?" şeklinde yorumlar yapılıyordu.
Eş zamanlı düşünme fırsatı buldum. Konuşulan hiçbir şeyin ütopik olmadığını düşündüğümü idrak ettim ve sonrasında da neden bu şekilde düşündüğümü? Çünkü aslında konuşulan herşeyi yavaş yavaş ama inançlı bir şekilde hayatıma entegre etmeye çoktan başlamıştım bile ben. Hayal ettiğim dünya için BİR kişi olarak eylemde bulunmaya.
Zor olduğundan bahsediliyor çoklukla, benim penceremden bakışla da diğeri kolaya kaçmak oluyor aslında. Bu dünyaya tüketmek için gelmediğimize inanıyorum çünkü. Dünyanın daha iyi bir yer olması için birey olarak çaba gösterirsek etrafa da dokunabileceğimize. Biraz katılanların içlerine su serpmek, biraz da sürdürülebilir bir gönüllü sadeliğin nasıl sağlanabileceği hakkında konuşmak gerektiğini düşündüğümden son dakikalarında ben de söz istedim. Karamsar bir pencerenin hiçbirimize güzel bir manzara resmetmediğini hissettiğimden. Madem öyle başladı ve sona kadar böyle geldi, ben de kendimden örnek vererek girdim konuya.
Aklıma geldiği kadarıyla sadeleşmek adına neler yaptığımdan bahsetmeye çalıştım. O sırada pekçoğu hatırıma gelmiş olmasa da aşağıda şimdi aklıma gelenleri listeliyorum.
Buraya kadar sabırla okuduğunuz için teşekkür ediyor ve iki nokta üst üste koyuyorum :)
-En başta alacağım birşeyi ihtiyaç mı istek mi diye sorguluyorum ve ihtiyacım dahilinde alışveriş yapmaya çalışıyorum. AVM'lere girmeyeli (hediye almak hariç) uzun zaman oldu. Keyifle yaptığım yegane alışveriş kitaplar. Onları da sınırlandırma ve kütüphane kültürünü hayatıma entegre etme niyetindeyim.
-Market alışverişlerimi min.da tutuyorum. Paketli gıda tüketmiyorum. Ambalaj atığı çıkarmamaya çalışıyorum.
-Termosumu ve bez torbamı her daim yanımda taşıyorum. Böylece tek kullanımlık plastik atık oluşumuna katkıda bulunmamış oluyorum.
-İşyerime sefertası ile yemek götürüyorum.
-Pazar alışverişlerimi bez torbalarımla yapıyorum.
-Evde yoğurdumu/kefirimi mayalıyorum.
-Gardrobumu ve evdeki diğer dolaplarımı aralıklarla gözden geçiriyor, kullanmadığım şeyleri ihtiyaç sahipleri ile paylaşıyorum. Olanlarla yetinebilmeyi deneyimliyorum.
-Tek kullanımlık pipet tüketmemeye çalışıyorum. Restoranlarda istemediğimi özellikle vurguluyor, istemeden getiren restoranlara konu ile ilgili mektup bırakıyorum :)
-Çocuğum için yıkanabilir bebek bezi kullandım, kendim için yıkanabilir hiyjenik ped kullanıyorum.
-Manikür ve pedikür gibi kişisel bakımlarımı kendim yapmayı tercih ediyorum.
-Plastik diş fırçası kullanmıyorum.
-Çocuğuma plastik oyuncak almıyorum. Ahşap olanları da nadiren alıyorum.
-Balon satın almamaya özen gösteriyorum.
-Elektronik eşyalarımı kullanım ömrünü tamamlayana kadar kullanıyorum. Her yeni çıkan teknolojinin peşine düşmüyorum.
-Sadeleşmenin sadece fiziksel çevrede değil, ruhsal ve zihinsel alanda da gerçekleşmesi gerektiğine inanıyor, bunun için kemdimce formüller geliştirmeye çalışıyorum.
-Mutluluğun almak/tüketmek olmadığını biliyor, dahası bunu tüm hücrelerimle hissediyorum.
...
Şu an için aklıma gelenleri yazdım. Ama en önemlisini sona sakladım.
-Gelecek nesile, en azından benden gelen BİR kişiye örnek oluyorum.
Hayatıma dahil ettiğim herşeyi bir sünger gibi emiyor 3 yaşındaki kızım. Ve sonra kendi özünde yeniden var ediyor. Yapma demiyorum-yapmıyor, alma demiyorum-almıyor. Çünkü aksini görmüyor. Dürüst olmanın, her zaman her konuda karşılığını alıyor, uzaktan izliyor, mutluluğu yeniden tanımlıyorum.
Elbette henüz yapmadığım/yapamadığım da pekçok şey var. Ama bunlar için de niyet ediyorum.
Hedefim sıfır atık, süreç uzun ama kalbim ferah. İnancımı yitirmiyor, karamsarlık denizinde boğulmuyor, kulaç atmaya devam ediyorum. Ta ki o cennet adaya ulaşıncaya kadar!