18 Aralık 2017 Pazartesi

BİR ANNELİK İKİLEMİ-BİR AYRILIK HİKAYESİ


Bazı anlar var. Boğazın düğümlenir, yutkunamazsın. Elin kolun bağlanır, kıpırdayamazsın. Ne yapacağını bilemez kalakalırsın.

Geçenlerde yaşadım. Özüm'den ayrılmaya çalışırken, boynuma yapışıp beni bırakmak istemediğini haykırırken, gözlerinden yaşlar akıtırken. Yutkunamadım, elim kolum bağlandı ve ne yapacağımı bilemedim.

Şimdiye kadar kurduğumuz "bağ"ın güveni konusunda hiç tereddüt etmemişken, acaba "bağımlılık" böyle birşey mi diye sorgularken buluverdim kendimi bu ayrılık anında. Ve hissetmeye çalıştım sadece.

Hislerim bana dedi ki:

Güvenli bağ denen şey, bir çiçeğin toprakla olan bağı gibi birşey aslında. Çiçeğin toprak anaya, toprak ananın çiçeğe olan güveni ve ihtiyacı gibi. Birbirlerinden beslenmesi gibi. Onun kadar doğal ve tersi de doğaya aykırı olan. Siz de besleniyorsunuz birbirinizden, güveniyorsunuz bu bağa ve "doğal" olarak da, ne o, ne de sen ayrılmak istemiyorsunuz. Mukavemet gösteriyorsunuz, direniyorsunuz. Tıpkı çiçeğin toprağa kökleriyle sıkı sıkıya tutunması, ondan kopmak istememesi gibi, yapışıyorsunuz birbirinizin boynuna, kollarınızı hiç ayırmak istemiyorsunuz.

Hissettiklerim kalbime iyi geldi aslında. Doğal bir süreç yaşadığımıza kendimi inandırmaya da yetti ama yine de bu, benim de gözlerimin dolmasına engel olamadı. O görmeden kuruladım, dik durmaya ve en mantıklı, en sevgi dolu halimle yönetmeye çalıştım süreci. Ama yine de darmadağın oldum. Ruhuna vermiş olabileceğim zararı düşünmek içimi acıttı.
...
Hani bana kollarını açmışken ve kopmamak için direnirken "Seni seviyorum bebeğim, geleceğim akşama" deyip gidiyor oluvermek, sanki ona kayıtsız kalmak gibi geldi ve kahretti.
...
Sonra akşam oldu, onun güleç yüzü, sanki hiç ayrılmamışız gibi beni karşılaması, keyfi, benim de keyfimi yerine getirdi. İyileşiverdim birden.
...
Sonrasında üzerine çokça düşündüm. Beni özlediğinde, yanında hissetmek istediğinde keşke sihirli bir değnek olsa da yanında bitiversem derken aklıma bir fikir geldi. Doğduğu günden beri  hep yanında olan birşey vardı Özüm'ün. Boynunda taşıdığı kehribar kolye. Dedim acaba bu kolyeye bir anlam yüklesem bir işe yarar mı? Bir senaryo yazdım, Özüm'ü de karşıma aldım, anlattım.

Özlem: Özüm, hani bazen benden ayrılmak zor geliyor ya sana, bazen bunu yapmayı hiç istemiyorsun ya, hani ben de hiç istemiyorum ama yapmak zorunda oluyorum ya bazen. Bu zamanlar için bir çözüm bulalım mı?

Özüm: Tabi

Özlem: Boynunda bir kehribar kolye var ya hani, hep senin yanında olan. Onun boncuklarına teker teker öpücükler kondursam, sen beni özlediğinde o öpücükleri toplasan nasıl olur? Mutlu olur musun? O öpücükler sana "benim hep senin yanında olduğumu, hiç ayrılmayacağımı" hatırlatsa hoşuna gider mi? Yapalım mı böyle bir şey?

Özüm: Eveeeeetttt

O günden sonra her ayrılmamızda öpücükler dizerim boynundaki kehribara. Hem onu, hem beni öyle rahatlatır ki.

Geçen gün sordum.

"Özüm beni özlediğinde boynunda dizili öpücüklerini hatırlıyorsun değil mi? diye.

"Evet, tabi!" diye yanıtladı.

"Ne yapıyorsun peki o zaman?" dedim.

"Ben de alıyorum, öpüyorum, başıma koyuyorum"
dedi.

...

Yine gözlerim doldu, boğazım düğümlendi, elim kolum bağlandı. Ne yapacağımı bilemedim.

Sarıldım, kokladım, iyi ki dedim.
İyi ki...

...

Annelik dediğin bir garip ruh hali!

2 yorum:

  1. Gözlerim doldu benim de yazdıklarına.. demek her çalışan anne aynı duyguları yaşıyor dedim kendime.. ama ben bu ayrılıklara dayanamadım ve 10 gün önce işi bıraktım.. çok mutlu ve huzurluyuz ikimiz de hatta üçümüz (eşimi de sayarsak) bir süre böyle olsun bakalım iç sesimize göre yaşamak en güzeli galiba 😉

    YanıtlaSil
  2. en iyisini o biliyor zaten. huzur ve mutluluğunuz daim olsun!

    YanıtlaSil