Aynen!Tam da öyle başlıktaki gibi,
yani lohusa kafası başka bir kafa. Bizzat yaşadım test ettim de ondan
söylüyorum :) Aslında sıcağı sıcağına yazabilme fırsatı bulsam sanırım daha
doyurucu olurdu bu yazı ama yine de hafızamdan silinmeyen duygu ve düşünceleriyle!
ifade etmeye çalışayım şu meşhur “lohusa sendromu”nu :)
Efendim lohusa demek, canından
can doğurmuş, bambaşka bir hayata merhaba demiş, birazcık da neye uğradığını
şaşırmış, tazecik, yeni yetme bir anne demek. Yani onun için herşey yeni! Yaşadığı
ve bundan sonra yaşayacağı tüm deneyimler. Hormonlar coşmuş vaziyette zaten,
hassaslık tavan, en baba adet öncesi gerginliği yanında halt eder, solda sıfır
hatta eksilerde bile kalır :) Bir tane minnak var dünyasına hoşgelmiş, gözü ondan başkasını görmüyor. Etrafındaki
herkesten de tek istediği anlayış ve ilgi. Tabi minnak şirin varken sahnede; ilginin de, anlayışın da, onun da bunun da en bol
kepçedeni ona ayrılıyor. Herkes bildiğince, elinden geldiğince, dili de
döndüğünce bişeyler eklemeye çalışıyor yeni yetme annenin dünyasına ve de. Anne
zaten çok okur, çok bilir, kendince doğruları olan bir anne olunca da bu dışarıdan
gelen bilgilerin, uygulamaların hepsi kırmızı hatta takılıp kalıyor;
değerlendirilip, uygun görülürse kabul ediliyor, kabul edilmezse de savaşılıyor.
İşte lohusa sendromu da bence tam da bu noktada başlıyor. Anne birşeylerle
mücadele etmeye başlayınca yani.
Mesela deniyor ki, “Sen daha
lohusasın giy ayağına çoraplarını üşütürsün sütünden bebeğine geçer”. Sanki
Haziran ayında Antalya’nın havasından bihaberlermiş gibi. Havayı da geçtim,
ateşten neredeyse yarı çıplak dolaşan ve ayaklarının altından alev çıkan anneye kurulacak en kötü cümle
gibi geliyor bu cümle. Anne inatçı olunca giyiyor mu o çorabı? Hayır!
Kolay oluyor mu peki bu? Tabi ki hayır! Çünkü onlarca kez aynı cümleyi duyup
aynı red cevabını vermek zorunda kalıyor. Hafiften gerilmeye başlıyor mu
sonrasında? Başlıyor :)
Anne koynundan ayırmıyor tabi
bebesini. Nasıl ayırsın? O daha çok yeni bu dünyada. Ürkek bir güvercin gibi.
Tek bildiği anne kokusu. Ondan nasıl uzak kalsın? Hem böyle daha huzurlu
olacağına inanıyor anne, hem de onun gerçekten buna ihtiyacı olduğuna. Çünkü
doğduktan sonraki üç ay da aslında 4.trimester olarak adlandırılıyor yani
hamileliğin devamı gibi. Bebeğin anneye bağımlı olduğu dönem bu da yani. Bu
yüzden sarıyor sarmalıyor bebesini göğsüne, görüp de yorum yapmadan geçmek
olmuyor tabi bu durumda: “Kucağa alışacak bak böyle, yapma alıştırma”. Ne
yapsın yani? Doğar doğmaz bebeği boş ve
soğuk bir beşiğe bıraksın da “Al işte tanış yeni dünyan bu!” mu desin? Ağlamasına
kayıtsız mı kalsın? Anne anlamıyor, anne anlam veremiyor.
Anne koynundan ayırmak istemiyor
ya bebesini, gece de yanında yatırmak istiyor bu yüzden. “Aman gözünü seveyim,
ezer boğarsın çocuğu, yapma eyleme” deniyor. Nasıl ezer annesi onu? Varlığı bile put kesilmesine, nasıl yattıysa öyle
kalkmasına sebep oluyor. Nefes alışverişleri bile senkronize, en ufak bir
inleme başında davul çalınıyor gibi gözlerini faltaşı gibi açıyor annenin. O
annesinin kelebeği hem. O kadar hassas davranır annesi ona karşı. İster mi kötü
bir deneyim yaşamayı/yaşatmayı? Hem annelik içgüdüsü diye de birşey var. Ona göre
hareket etmek istiyor anne. Yani hisleriyle. Yani kendi doğrularıyla. Bunun
için de savaşıyor mu peki? Hem de topla tüfekle :) Savaş 2 gün sürüyor ama :) 3. gün anne beyaz bayrak açıyor çünkü mücadele onu daha da çok yoruyor. Neyse
ki yatağının hemen yanına eklenen ve arası açık bir anne yanı beşiği var da,
bebeğini yine engelsiz nefesi nefesine karışarak yatırabiliyor.
Anne emzirme deneyimini çözmeye
çalışıyor sonra. Bu uğurda çok canı yanıyor ve de. Yara olan meme uçlarıyla bir
taraftan tepinip, bir taraftan bağırarak yarı kanlı anne sütünü emziriyor
bebeğine çünkü ara vermemesi, ne kadar zorlansa da buna devam etmesi gerek. Ne
badirelere göğüs geriyor bu uğurda ve de. Bu esnada kurulacak en “cısss” ve
“tehlikeli” cümle/cümlelerse: “Sütün yetiyor mu acaba?” ya da “Aç bu çocuk aç
ondan ağlıyor” ya da “Mama verelim bebeğe”. Neredeyse 11 ay geçti üzerinden
hala tüylerimi diken diken ediyor ne
yalan söyleyeyim hem de yazarken bile! Şöyle bir önerim var benim: Bu ve benzeri cümleler bizzat yarattığı
gerginlik ve stresle süt azaltıcı faktör olarak literatüre geçmeli. Hem de en
ön sıradan. Gerçekten :) Çok çok nadir ve istisna durumlar dışında bir annenin sütü tabi ki bebeğine
yetecektir! 9 ay 10 gün boyunca tıkır tıkır işleyen mekanizma, bebek doğduktan
sonra mı sekteyi uğrayacak hemen? Hem onun midesi ne kadar biliyor musunuz
doğduğunda? Bir kiraz tanesi kadar! Bu kadar mideyi ne kadar sütle doyurmaya
çalışıyorsunuz ki? Annenin hiç ama hiç duymak istemediği bu cümleler, bebek her
ağladığında ve birkaç kişi tarafından tekrarlanınca hafiften gerilmeye başlayan
annenin bam telleri kopma noktasına geliyor. Anne annelikten çıkıp, ben diyim
kuduz köpek siz deyin ağzından alev atan ejderja, böyle yarı insan yarı yaratık
bir moda dönüşüyor :)
Zaten saç baş dağınık, banyo
yapmak bir düş, uykuyu da ancak rüyasında görüyor (o da uyursa tabi :) ), yara memeler, coşan
hormonlar, vs.vs. ne dense anneye tersinden anlıyor. Bir kere mekanizma çalışmaya
başladı ya artık durdurmak mümkün olmuyor. Yalnızlığı çok seven anne; hayatında
ilk defa bu kadar kalabalıkla bir arada uzun süre geçirmek zorunda kalınca,
özgürlüğüne çok düşkün anne; ilk defa bu kadar çok müdahaleye uğrayınca, çok
araştıran çok bilen anne ilk defa bu kadar anti tez oluşturmak için çabalayınca
olan oluyor işte. Hem de sessiz ama derinden. Sinsice dedikleri türden yani. O
bile anlamıyor ne olup bittiğini o denli. Ama oluyor işte. Öyle bir moda
giriyor ki ve de neredeyse annelikten istifa edecek. Gelgitler yaşıyor anne. Mantığıyla
duyguları koşar adım birbirlerinden uzaklaşıyor o ise ne yapacağını şaşırıyor.
Haaa bir de “Süt olsun, aman
sütün artsın” diye nerede bol şekerli, bol kalorili ve annenin beslenme tarzına
hiç ama hiç uymayan yiyecekler varsa anında bulup buluşturulup annenin önüne
konuluyor. Anne yorgun, anne çaresiz, annenin kafasında soru işaretleri ve tek
isteği bebeğine yetebilmek gözü kapalı yiyiyor soluksuzca ne bulursa. Zehir konsa
önüne onu bile yiyecek yani öyle bir kafa bu kafa. Sonraaaaa, beklenen son: Gelsin kilolar! Anne hamileliğinde almadığı
kiloları alıyor mu lohusalığının ilk zamanlarında. Bir de buna isyanlar başlıyor
mu içerisinde bir yerlerde. Gel de durdur anneyi şimdi :)
En yakınları başta olmak üzere
herkes alıyor payına düşeni annenin gazabından :) Onlar da şaşkın, onlar da çaresiz tıpkı anne gibi ve de. Bir çözümü, bir sonu
olmalı bunun diye düşünüyor anne sonra. Neyse ki hala düşünebiliyor bu süreçte :) Ve onu kurtaracak
olanın kendisi olduğunu buluyor. Sütünü artıracak olanın da yemek içmek ya
da çeşitli uygulamalarla buna çare olmaya çalışmak değil, mutlu olmak/mutlu hissetmek olduğunu ve de.
Eğer içeride bir yerlerde bunun tersi bir durum varsa da ağzıyla kuş tutsa da nafile olduğunu. Bu yüzden kendine yatırım
yapmaya başlıyor bu uğurda. Çevresinden de bu anlamda destek istemeye. Ve sonrasında
da bunun nimetlerini görmeye. Hala emziren mutlu bir anne olarak da geç
kalınmış bu yazıyı yazmaya.
Son söz:
Hey sen yeni anne, geçici lohusa!
Merak etme yalnız değilsin ;) Ve annelik zorlu da olsa dünyanın en güzel
duygusu. Gerçekten :) Hadi rahatla, nasıl geliyorsa öyle kabul et,
zorlama, yorma ve yorulma. İnan ki herşey böyle daha kolay ;)
Ve sen, annenin en yakınından en uzağına ona bir şekilde erişen kişi nolur yapma, ne kadar doğru olduğuna inansan da anneyi yorduğunu, üzdüğünü hissettiğin hiçbir konuda ısrarcı olma. Onun anneliğinin ilk günlerine, hislerine, düşüncelerine saygı duy. Senden tek beklediği bu çünkü. O sen gibi bir anne olmak zorunda değil unutma!
Ve sen, annenin en yakınından en uzağına ona bir şekilde erişen kişi nolur yapma, ne kadar doğru olduğuna inansan da anneyi yorduğunu, üzdüğünü hissettiğin hiçbir konuda ısrarcı olma. Onun anneliğinin ilk günlerine, hislerine, düşüncelerine saygı duy. Senden tek beklediği bu çünkü. O sen gibi bir anne olmak zorunda değil unutma!
Tebrikler çok güzel ozetlemissin anneye saygı diyorum başka bişey de demiyorum 😊
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
Sil