2 Temmuz 2016 Cumartesi

BÜYÜK İKİLEM: GÜNEŞ KORUYUCULAR!

Bizim buralara yaz geldi. Yazla beraber en mühim konu da gündemimize tabi. Malum Antalya’nın sıcağı, güneşi başka yerinkilere benzemez. Adamı yakar, kavurur. Hal böyle olunca da “o güneşten korunmak gerekir!”.  Aslında güneş, çok da korkulacak, kaçılıp korunacak birşey de değildir doğru zamanda ve doğru oranda kendileri ile haşır neşir olursak. Dahası faydalıdır bile. Vücudumuz onun sayesinde ihtiyacı olan D vitamininin çoğunu üretir/sentezler. Bu yüzden ben güneşe çıkmaktan korkmayanlardanım. Ama sabah ve akşamüstleri karşılaşmayı tercih ederim kendileriyle. Öğlenin cayır güneşinde değil tabi! Deniz memleketinde yaşayan biri olarak denize giriş çıkış saatlerim de hep bu şekildedir zaten. O yüzden ekstra ihtiyaç duymam güneş koruyuculara. Kendimi güneşten korumayı ve bu şekilde korunmayı tercih ederim diğer türlüsüne. Çünkü aslında hiç de "masum değildir" bu "pek masumane amaçla kullandığımız koruyucular". Hem hormonal bozukluklara hem de alerjik reaksiyonlara yol açan suni kimyasallar içermektedirler (Oksibenzon ve parfüm gibi) Üzerinde “bebek/baby”, “çocuk/kids” yazan ürünlerin ise bir kısmı diğerlerinden “daha masum” olsa da, pek çoğunun da aslında içerik olarak yetişkin ürünleri ile aynı olduğu “bebek/çocuk” kelimelerinin bir pazarlama stratejisi olarak kullanıldığı ortaya çıkmıştır zaten.

İşte bu birkaç cümle bile kimyasallarla arası hiç iyi olmayan, uzunca bir zamandır onları hayatından çıkarmış olan ve deterjanından, nemlendiricisine evinde seri imalata geçmiş olan bana yetiyor da artıyor ve kolları sıvıyorum kendi güneş koruyucumu yapmak için. Daha doğrusu kendi değil henüz 13 aylık bebişiminkini. Özne “ben” değil, “o” olunca olay daha da mühim bir hal alıyor tabi, çünkü o herşeyin en “doğal”ını ve en “sağlıklı”sını hak ediyor annesinin gözünde.

Araştırmacı ruhum yine sahneye çıkıyor, “en doğal şekliyle nasıl korurum onu güneşin zararlı etkilerinden?” diye dön dolaş araştırıyor. Neyse ki “google amca” var da bilgiye ulaşmak çok kolay. Ama tabi bilginin güvenilirliği ve doğru bilgi olup olmadığı da ayrı bir araştırma konusu olarak çıkabiliyor karşımıza. Doğru adreslere rastlarsanız işiniz biraz daha kolaylaşıyor, gönlünüz de daha rahat, iç güdülerinizle diyalog halinde karar mekanizmanızı çalıştırıp karar veriyorsunuz nasıl yol alacağınıza.




Ben birkaç siteden faydalandım ve güneşin zararlı etkilerinden korunmak için 2 güneş koruyucu yaptım. Bu sitelerden bir tanesi zehirsiz ev .  Muhakkak incelemenizi tavsiye ederim. Çok güzel ve faydalı bilgiler vardır bu sitede. İlk tarifim de oradan.

Tarif şu şekilde:

Malzemeler:

*1/2 fincan hindistan cevizi yağı
*1/2 fincan shea yağı
*2 çay kaşığı rendelenmiş balmumu
*1 çorba kaşığı susam yağı
*1 çay kaşığı E vitamini
*10 damla lavanta yağı (isteğe bağlı)
*1-2 çorba kaşığı çinko oksit (arzu edilen SPF değerine bağlı olarak) ben 2 kaşık kullandım yaklaşık 30 koruma faktör demek oluyor bu.






Hindistan cevizi yağı, balmumu ve shea yağını yayvan bir kavanozda benmari usulü eritiyorsunuz. Karışım eriyince çinko oksiti ekliyorsunuz. Çinko oksitin topaklanmaması gerekiyor. Bu yüzden hemen bir kaşıkla karıştırabilirsiniz ya da elektrikli minik bir karıştırıcı da kullanabilirsiniz ya da  kavanozun kapağını kapatarak hızlı bir şekilde 3-4 dakika çalkalayabilirsiniz. Karışım bir miktar soğuduktan sonra kalan malzemeleri ekleyip yeniden karıştırıyorsunuz. Uçucu yağların sıcakla teması sakıncalı olduğundan karışımın çok sıcak olmaması gerekiyor dikkat! Sonrasında ise karışımı buzdolabında saklayıp ihtiyaç duyduğunuzda kullanıyorsunuz. İşte bu kadar.

Gerek görüntü, gerek kıvam gerekse de cilt üzerinde bıraktığı kalıntısı ile bildiğiniz güneş koruyucusu işte! Ama kimyasalsız olanından ;) Bunu niye söylüyorum peki?  Bazıları alışkanlıklarından vazgeçemezler ve takıntılı olabilirler çünkü (çevremde var da oradan biliyorum J)  Rengi, dokusu vs. alışkın olduklarından farklı ise “Bu ne biçim koruyucu ya?”, “Böyle koruyucu mu olur?” diyebilirler diye J İşte bu öyle bir koruyucu değil, bildiğiniz koruyucu gibi koruyucu J

Ha bir de öyle olmayan bir koruyucu var. Hani şu “Bu ne biçim koruyucu?” diyeceklerinizden. Bir de onu yaptım ben üşenmedim çünkü içerik sağlamdı J Onda neler mi vardı?



*Birkaç yaprak aloe vera bitkisi
*1 bardak zeytinyağı
*1 yemek kaşığı prinç nişastası



İçeriğin sağlamlığı direkt aloe vera bitkisinden geliyor tabi. Cilt için faydaları saymakla bitmiyor bu bitkinin. Hazır evde besliyorum madem aloe verayı deneyeyim bari dedim tarifi. Bu tarif de Suna Dumankaya tarifi. Yalnız ben prinç nişastasını en az 10 market gezdim sanırım ama maalesef ki bulamadım. Prinç nişastası tarifte koruma faktörü görevi görüyormuş. Açıkçası çinko oksitli koruyucum var nasılsa deyip çok da önemsemedim ve hatta daha bile hoşnut oldum karışımı bu haliyle;  aloe veranın iyileştirici, nemlendirici, yumuşatıcı, yaşlanmayı önleyici, onarıcı etkisinden faydalanmak üzere sadece zeytinyağlı hali olarak bıraktığıma. Çünkü ne bileyim prinç nişastası deyince bile kulağa bir tuhaf geliyor sanki. Hadi itiraf edin siz de öyle düşündünüz değil mi? :) Ama nişastasız hali hem aloe vera hem de zeytinyağı içeriğiyle kafada hiç soru işareti bırakmayacak türden benim için. O yüzden benim tercihim bu şekilde. 

Onun da sonuç ürünü budur:



Koruyucular hazır gördüğünüz üzere!

Tabi ki analı-kızlı biz de J

Eeee o zaman: Deniz sezonu açılsın! J

Minik not: Bu arada "Nasılsa koruyucu krem sürdüm artık istediğim kadar güneş altında kalabilirim" mantığının doğru bir mantık olmadığını hatırlatmak isterim (aslında hepiniz biliyorsunuzdur zaten ama bazen tekrarlar iyidir). Siz siz olun güneş ışınlarının çok dik olduğu öğle saatlerinde güneşe çıkmamaya ve açık renkli kıyafetlerle kendinizi ve bebeğinizi/çocuğunuzu korumaya özen gösterin. Güneş koruyucunuzu da 2 saatte bir tazelemeye ;)




3 yorum: