6 Nisan 2018 Cuma

1 GÜNDE TUVALET ALIŞKANLIĞI (Şaka mı? Gerçek mi?)



2 ay sonra üzerinden 1 sene geçmiş olacak ve ben tuvalet maceramızla ilgili başlamış olduğum ama bir türlü devam edemediğim yazımı henüz tamamlayabiliyorum.

Dönem dönem karaladım birşeyler ve olduğu haliyle de ekliyorum buraya. Buyrunuz:

Yaklaşık 10 ay önce...

Mihenk taşlarından birini daha deviriyoruz.

Özüm doğduğu günden itibaren; gözüm/kalbim üzerinde, hislerimin tercümanlığında yaptığım rehberlik, kurduğumuz iletişim; 5.ayından itibaren kakasını tuvalete yapmasını sağlamıştı. Zorlama yoktu, ağlatma yoktu, huzursuz etme yoktu. İhtiyacı anlayıp yardımcı olma vardı. Çok güzel bir iletişim vardı.

Bununla ilgili önceden yazmıştım. Tuvalet iletişimi nedir? Ne değildir? diye. Buradan ulaşabilirsiniz. http://surudenkacankoyun.blogspot.com.tr/2016/02/

Tüm hücrelerimle iletişimi (Tİ) savunduğum dönemdi bu dönem, çünkü yaşadıklarımdan öğrendiklerimdi savunduklarım. Kulaktan dolmalar, mesnetsiz kuramlar değildi. Bu yüzden var gücümle savunuyordum ya zaten.

Savunuyordum çünkü benim için deneyim çok şey demekti.

Deneyim olmadan söylemek/savunmak elinin kiri de, deneyim parmak izindi.

5.aydan yaklaşık 13.aya kadar çok güzel bir şekilde yol aldık tuvalet iletişiminde. Özüm henüz doğru düzgün konuşamazken çişi ve kakası geldiğinde sinyaller veriyordu ve hatta benim o çişini yaparken kullandığım kelimeleri söylüyordu bana ve benim de haberdar olmama vesile oluyordu bu şekilde.

Tuvalet iletişimi harika bir şeydi yani.

Sonra ne mi oldu?

Yarı zamanlı da olsa çalışma hayatına başlamamla birlikte, artık gözüm ve kulağım onun üzerinde değildi. Kurduğumuz bu iletişimi başkasından beklemem de haksızlıktı. Her ne kadar canımızdan bir parça da olsa anneannemiz, bir bebeğin annesi ile olan iletişiminin yerini hiçbir şey tutamazdı.

Zamanla geriye saymaya başladı tabi bizim düzen ama yine de çok yavaş bir ivmeyle. Hep bilincindeydi ne yaptığının ve aslında ne yapması gerektiğinin. Fakat diğer düzene de alışmıştı. Kakalarını genelde beze yapmıyordu, onu hala ifade edebiliyordu ama çişler her daim beze olmuştu. Yıkanabilir bezlerle başladığımız maceramız ara ara hazır bezlerle de bölününce sanırım kafası da biraz allak bullak olmuştu. (Yıkanabilir bezler ıslaklığı daha çok hissettirdiği için bu durumdan rahatsız olup bezine yapmamayı daha erken tercih edebilecekken; annelerin dünyanın en güzel buluşu sandığı hazır bezler neredeyse 1 gün bile altında dursa bebeğin zerre kadar rahatını bozmuyordu. Doğaya ve bebek sağlığına verdiği zarar da cabası! İyi bir şey gibi görünen kötü bir şeydi yani aslında.) 

Peki ben ne mi hissediyordum bu durumda? Çılgınca üzülüyordum. İlmek ilmek günlerce, haftalarca ördüğünüz bir kazağın 5 dakikada sökülmesi gibi geliyordu tüm bu yaşananlar. Ama hayıflanmaktan ve zaman zaman da öfkelenmekten başka bir şey gelmiyordu elden. Şartlar bunu gerektiriyordu çünkü. 7-24 yanında olamadıktan sonra nasıl bir iletişimden bahsedebilirdim ki? Ve ondan nasıl bunu devam ettirmesini isteyebilirdim? Tabi ki istemedim, kabullendim. Bakalım dedim. Bu maceranın sonu nereye varacak?

Günler geçtikçe beze yapılmayan kakalar da ara ara beze yapılır olmuştu. Her şey sil baştandı sanki. Bunca emek, bunca inanç, bunca heves. Kendi içimde fırtınalar kopuyordu. Cevapsız sorular soruyordum çoğunlukla ve çözümsüz problemler üretiyordum kimi zaman da.

Sonra artık beynime hükmetmem gerektiğini hissettim. Koşulları değiştiremedikçe, değişimin mümkün olmayacağını anladım ve rahatladım. “Vakti gelince” dedim. Yine “ona inandım”.

2 yaşı devirince “Acaba harekete geçmeli miyim?” diye düşünmeye başladım ama havaların biraz daha ısınmasını bekledim sonrasında. Konforundan ödün vermeden, yine ve her koşulda zorlama olmadan ne yapabilirimin derdindeydim çünkü. 25 ayını doldurmuştu. Hava öyle sıcaktı ki, üzerindeki atlet bile adeta fazlalıktı. Şimdi tam da zamanıydı.

“Tuvalet iletişimi”nin ne olduğunu biliyordum ama “tuvalet eğitimi”nden hala haberdar değildim.  Ama “Artık bizimki iletişimden biraz geçti” ve “şimdi nasıl yol almalıyım?” diye karar verebilmek adına birkaç şey okumaya karar verdim. Seçme özgürlüğü ne güzel şey. Kendine yakın bulduğun fikirleri takip edebilmek ve inanma potansiyelini daha özgürce kullanabilmek iyi geliyor insana. Yolunu daha kolay bulmasını sağlıyor.

“Sakinliği”, “baskıdan uzak bir geçişi” salık veren yönlendirmeler kulağıma hoş, kalbime iyi geliyor.

Hesapta olmayan zorunlu ev hanımlığı mesaisi, havaların durumu, Özüm’ün ve benim halet-i ruhiyemizi de devreye katıp, “tam zamanı, hadi bakalım” diyorum.

Bir cesaret açıyor altını ve anlatıyorum başına gelebilecekleri. Oynarken altını ıslatabileceğini, bir şekilde temizleneceğini ama yine de kaka ve çişi geldiğinde beni haberdar etmesinin daha iyi olabileceğini. 3 defa çiş kaçırıyor oyun halısının üzerinde oynarken. Gözünün önünde silerken,bir taraftan da her defasında beni haberdar etmesinin daha iyi olacağını vurguluyorum. Akşam yatarken tabi ki cesaret edip altını açık bırakamıyorum ilk gün. Ne de olsa damdan düşer gibi bir anda aklıma esti bezini fırlatıp atıvermek.

Ertesi sabah kalkıyoruz ve öğlene kadar bir kaka ve bir çiş kaçağı ile maceranın ilk aşamasını tamamlıyoruz. Yani dolu dolu tam bir gün içerisinde sadece yukarıda yazdıklarımla. Sonrasında bir de baktım “çişim geldi” deyip kendi oturuyor salondaki lazımlığın üzerine. Ve ardı arkasına 2 çişini bu şekilde kendi kendine yapıyor. Bu mutlulukla kendimi sokaklara atıyorum gece yatağını korumak için ne bulursam almaya. Taşınabilir lazımlığımızı da yanıma alıyorum (Bunun için ayrı bir yazı yazacağım. Hayat kurtarıcımız, bir annenin bence olmazsa olmazı). Dışarıda geçirdiğimiz süre zarfında 1 defa çiş yapıyor, onda da lazımlığına ve hiç fire vermeden de sağ salim geliyoruz evimize. Evde de yatana kadar aynı şekilde hiç kaçak olmuyor. Yatmadan önce ise “tuvalete çiş yapıp yatmamız gerektiğini” söylüyorum. Önce pek istemiyor sonra, kitap okuma vaadiyle kandırıyorum onu ve hedefi de 12’den vuruyorum.  Uyku öncesi çişini de yapmış oluyor böylece.

Şimdi o mışıl mışıl uyuyor. Bense “Acaba gece nasıl yol almalıyım?” diye bir taraftan araştırmaya çalışıyor, bir taraftan da heyecanımı satırlara döküyorum. Topu topu 1 gün bile dolmadan böyle bir geçişin yaşanabileceğini aklıma getirmiyordum açıkçası. (Her ne kadar altyapı sağlam olsa da 😊) Çünkü hep “tuvalet eğitimi”nden endişe ile, korku ile, bıkkınlık ile bahsedildiğini duymuştum.

İçime serpilen su nasıl serin şu anda anlatamam. Anlatmaya çalışıyorum işte yazarak ama o da hissettirmiyor ki gerçek halini.

Diyeceğim o ki, eğer 1 günde tuvalet alışkanlığı diye bir şey varsa, o ilk günlerdeki “tuvalet iletişimi”nin bir hediyesidir olsa olsa. Bu yüzden bence araştırın. Tuvalet iletişimi nedir diye merak edin. Ve şartlarınız uygun ise de bu güzel iletişiminizin hiçbir şekilde bölünmesine izin vermeyin bizimki gibi. Kazandığınız her gün, her saat yanınıza kar kalacak çünkü.

Ben böyle düşünüyorum işte.

Yani; “Tuvalet iletişimi” candır. “Tuvalet alışkanlığı iletişimi” versiyonu da hiç fena değildir 😉

1 hafta sonra…

Bu yazı altını bağlamadan yatırdığım ilk gece tamamlanmıştı. Yatağına alez sermiştim yatmadan önce ve tuvaletini  de yapmıştı hemen uyku öncesi. Ama kendi geçmiş deneyimlerimden ve kulak dolmalarımdan da bildiğim kadarıyla “bebek bu, gece altına yapardı”. Bu yüzden uyku arasında uyandırıp tuvalete götürmeyi öneren yazılara bir kulak vereyim dedim. Yatmadan önce Özüm’ü kucağıma alıp tuvalete götürdüm. Bir taraftan da ona izah etmeye çalışıyorum. Tabi bizim kuzucuğun uykusu ağır geldi. Gözlerini açmadı bile ve geri yatmak için huzursuzluk belirtileri gösterdi. Ben de zorlamadım. “Yaparsa yapacak altına ne yapalım” dedim ve geri yatırdım. Ne oldu peki biliyor musunuz? Sabah uyandığımda altı kupkuruydu. Uyanır uyanmaz tuvalete gitmeyi teklif ettim. Kabul etti ve hemen çişini yaptı. Evde bir bayram havası 😊  Bugün üzerinden 1 hafta geçti ve Özüm "hemen hemen" gece hiç yatağını ıslatmadı. Bu aralar kanat takmış uçuyorum. Görürseniz şaşırmayın 😊

Not: "Hemen hemen" de ne demek diyeceksiniz. Bir keresinde bol miktar sıvı içtikten sonra uyumuştu, benim de uykum ağır geldi, tepki verdiyse de duymadım ya da belki o da tepki vermedi. Sabah kalktığımda yatağı ıslaktı. Su içip yattığı ve sonrasında onu tuvalete götürmediğim için altını ıslatmış olabileceğini söyledim ona. Biraz serzeniş, biraz tatlı dil. Ortaya karışık yaptım.  Az ona, az kendime kızdım :) Ama onu rencide edecek ya da huzursuz edecek şekilde değil kesinlikle. (Anneler bilir yavrularının o ince çizgilerini muhakkak) Bir daha da tekrarlamadı zaten.  Yani bu ne demek? Uyku arasında bebeğiniz kendisi uyanır ve/veya sıvı bir şeyler tüketirse işte bu arada muhakkak tuvalete götürmeyi ihmal etmeyin. Yoksa o yatak ıslanacaktır hiç şüphesiz. Hala aynı odada yattığımız için ben tepkilerini çok rahat gözlemleyebiliyorum. Bazen yatakta huzursuzca dönüyor ve kalkmak ister gibi davranıyor. İşte o zamanlarda hemen kaldırıp tuvalete götürüyorum ve çişini yapıyor muhakkak. Sonrasında da uykuya devam :)
Bu arada en önemi notu unutuyordum neredeyse:
Bu süreçte sizin ve bebeğinizin en büyük yardımcısı; sakinliğiniz ve adanmışlığınız olacaktır. Zor olduğunu biliyorum ama güzel oluyor, deneyin ;)
...

1 ay sonra...

Ben paylaşana kadar bir ay oldu bile :) Ama bu arada da "Çok erken mi konuşuyorum acaba?" soruları silindi gitti beynimden. Değişen bir şey yok bizim tarafta. Sadece bir gözlem eklemek istedim. Çocuğunuzun psikolojisi de bu süreci çok etkiliyor. Bir gün ardı ardına (yaklaşık 10 dakika içinde 4-5 defa) çişi geldiğini söyledi ve tuvalete götürene kadar da külodunu hafiften ıslattı. Sonrasında ise devamını getirmedi. Sistit olduğunu düşündüm. Ertesi gün doktora götürecektim neredeyse. Ama o gün beni fazlaca özlemiş olabileceğinden endişe ettim ve ona mümkün olduğunca daha da sokuldum ve kendiliğinden düzeldi düzeni de. Bunu da akılda tutmakta fayda var. Bazen türlü sebeplerle duygu dünyalarında çalkantılar olabiliyor onların da tıpkı bizler gibi. Süreci etkileyeceğini unutmadan hareket etmekte ve şefkati elden bırakmamakta her daim fayda var ;)

Birkaç ay sonra...

Gördüm ki ara ara gece kaçakları olabiliyor, başta çok daha iyi başlayan süreç zaman içinde farklılaşabiliyor. Bu yüzden gece kendim yatağa gitmeden ya da uyuyorsam da alarm kurarak 2-3 saatte bir tuvalete götürdüğüm bir dönem geçirdim kısa süreli de olsa. Bu kalkış ve tuvalet ziyaretlerimde elim boş dönmüyor olmak mutluluk veriyordu.

Ve aylar aylar sonra...

Şu an Özüm 34 aylık yani tuvalet alışkanlığı kazanalı tam 10 ay olmuş ve ben henüz yazımı tamamlayıp paylaşabiliyorum. Geçen zamanın şöyle de bir artısı oluyor diye seviniyorum bir taraftan. Süreç aslında başlıktaki kadar kolay ve güllük gülistanlık değil elbet, hatta zaman zaman iniş ve çıkışlar da yaşanabiliyor. Yani 1 günde tuvalet alışkanlığı derken topyekün ve hiç firesiz mucizevi bir alışkanlıktan bahsetmiyorum aslında. Ama bu yola baş koymuşken ve o bezi bir kere çıkarmışken bir daha giydirmemekten, pes etmemekten ve sabretmekten bahsediyorum. Yukarıda bahsetmeye çalıştığım gibi pekçok girdi var süreci etkileyen. Bizimki, gündüzleri başlıktaki kadar rahat bir geçişti ama geceleri zaman zaman tekledi. Kaçaklar nadiren diyebileceğim kadar olsa da, oldu mu oldu işte. Ne zamanki yaklaşık 6 ay geçti üzerinden ister yatmadan su içmiş olsun, ister başka sebepten eğer çişi geldiyse muhakkak beni uyandırdı, ya da sabaha kadar altına kaçırmadan durabildi.  İşte o zaman da ben gönül rahatlığıyla “bu hikaye bitti” diyebildim. 

Bu maratona çıkmış tüm anneler ve yavrularına hikayelerinde “mutlu son”lar diliyorum.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder